estambul tours ve modern islam44

estambul tours ve modern islam44

 estambul tours en güzel bilgileri yazan estambul tours dediki Mecelle, Yeni Osmanlılar ve Ahmed Cevdet gibi aktif gelenekselcilerin özsel yeterliğine mutlak inandıkları fıkıhta hissettikleri şeklî yenilik ihtiyacının ürünüydü. Gerek Yeni Osmanlılar, gerekse de Ahmed Cevdet’in fıkhın özsel yeterliğine duydukları inanç, MecelMnm mukaddime mazbatasındaki cümleyle ifade edilmişti.’ "Hm-i fıkıh ise bir bahr-i
bî-pâyân olup bundan dürer-i mesâil-i lâzimeyi istinbât He hall-i mes 'ele edebilmek hayliden hayli maharet ve melekeye mevkuftur” (Aktaran, Mardin 1946: 272). Genel olarak Tanzimat ricalinin Avrupa’dan ithal, seküler kânunlaştırma hareketini eleştiren Yeni OsmanlIlardan Ziya Paşa ve Namık Kemal’in görüşleri de aynı yöndedir. Ziya Paşa, içtihat kapısının kapanmasının üzerinden yedi-sekiz asır geçmiş
olmasından dolayı fıkıh hükümlerinin çağdaş hayata özgü işlemlere açıkça yetmediğinden ve hükümlerinin çağın gereğine göre yeniden belirlenmesi gereğinden söz eder. Ancak yapılması gereken yine “deryâ-yı bî-payan-ı şeriaCa müracaatla gerdeli hükümlerin çıkarılmasıdır (Sungu 1940: 800-802). Aynı şekilde Namık Kemal (2005: 142) de “şer’î kaidelerin zamanın hükmüne uydurulması”nı dile getirir. Ancak “fıkhî meselelerin asrın hükümlerine uydurulması”nm fıkıh metodolojisinin gereği olduğunu belirten Kemal (2005: 323), A/ece7/e projesinin tamamlanmasıyla bu amacın gerçekleşeceğini belirtir (Sungu 1940: 804). Şu halde onların görünüşteki içtihat talepleri, aslında fıkhı tedvin talebinin gerekçesinden başka bir şey değildi.
Şu halde Mecelldmn getirdiği içtihat veya yenilik, fıkhın sunum tarzında idi. Daha önceden Osmanlı’da muamelat-özel hukuk alanında mevzuat ihtiyacı duyan Kânunî Sultan Süleyman da İbrahim Halebî’ye Mültekaİ-Ebhur aâh eseri hazırlatmıştı. Ancak bu, fıkhın kendi yapısına uygun bir eserdi (Lybyer 1966:155, Sava Paşa 1955: I/118). Hâlbuki Mecel-/e’nin meseleci İslam hukukunu Batılı mevzuat hukuku tarzında tedvini.
Abdurrahman Adil Eren’den aktaran, Hulusi Yavuz, “Mecelldmn Tedvini ve Cevdet Paşa’nm Hizmetleri,” Kütükoğlu 1986: 59-60. Ahmed Cevdet Paşa (1980: 201-4; 1986: III/24o)'nın kendisi de bunları anlatmaktadır.
398 BEDRİ GENCER
İslam tarihinde emsali olmayan bir “bid'at”ti.‘” Bu bakımdan apolojç{j|, tutumun ürünü Mecelle, fıkhın zaferini değil, tam aksine, hukuki düze»j lemede Kıta Avrupası hukukunun belirleyiciliğinden dolayı yenilgis,fj gösterir (Mardin 1995: 46). Bu yenilik, başta Mısır’da İsmail Paşa'nmk olmak üzere birçok tedvin hareketine de ilham vermiştir (Öztürk 197^ 119). Fakat Mısır’da OsmanlI’daki Ahmed Cevdet Paşa gibi bir denge un. suru olmadığı için, tamamıyla Fransız medenî kânunu ile gelenekse! fıkhı savunanlar arasında bir orta yol bulunamamıştır.
Mecelle'(\e izlenen yol, çeşitli kişilerin savunduğu gibi içtihat kapısı-nın açılmasıyla yeni hükümlerin getirilmesi değil, Hanefi mezhebi içindeki görüşlerde tercihte bulunmaktır. Mecelldrnn tedvin çerçevesinin Hanefi fıkhıyla sınırlı olmasının, onun dinamizmini kısıtlayarak tara bir medeni kânuna dönüşmesini önlediğini ileri sürenler olmuştur. Ancak aynı anda fıkha karşı seküler seçkinler kadar yıkıcı muhafazakâr ulema ile de mücadele etmek zorunda kalan Cevdet Paşa’nın, değil farklı mezheplerin görüşlerini almak, Hanefi mezhebi içinde zayıf sayılan bazı görüşleri alması bile muhalif ulemanın şiddetli tepkisini çekerek bir süre için görevinden uzaklaştırılmasına yol açmıştı (Aydın 1996: 52).
Fıkıh tarihinde bir dönüm noktasını teşkil eden Mecelidrim başansı, uzun yıllar tartışılmaya devam etmiştir. Örneğin II. Meşrutiyet dönemi Bancılarından Celal Nuri (1331; 72, 80), MeceJIdnm telifinin içtihat ihtiyacını daha da arttırdığı kanaatindeydi. O, Mecelldyi hazırlayanlann geçmiş büyük mezhep imamları gibi yeni içühat yoluna gitmek yerine sadece Hanefi mezhebinin görüşleriyle bağlı kalmalarını eleştirir.estambul tours Ona göre İmâm-ı A’zam ve Şâfı’î gibi mezhep imamları kendi zamanlarının ihtiyaçlarına tam anlamıyla karşılık veren yetkin içtihatlarda bulunmuşlardı. Ancak bu içtihatların bugünün ihtiyaçlarına cevap vermesi mümkün değildi. Hatta bugün İmâm-ı A’zam yaşasaydı kendi içtihatlarının aynen tatbikine kızarak bizi yeniden içtihatta bulunmaya teşvik ederdi. "Eimme-i erbaa devrinden beri gerek muamelat-ı nas, gerek ahkâm-ı hukukiye pek ziyade tebeddül etmiştir... İşte bu dakikayı idrak etmeyip münhasıran eski ictihadata kânun şekli verdiğinden dolayı Cevdet Paşa ’nın teşebbüsüne ‘irtica ’
Bu arada derlediği fıkıh pratiğine ilişkin tartışmalar arasında Mecel-le’mn gözden kaçan bir başarısı vardı: başta verdiği 99 külli kaide. Daha önce geleneksel fıkıh kitaplarında dağınık olarak bulunan bu kaideler, A/ece//e tarafından derli-toplu hale getirilmişti. Mecelle mn mukaddimesine göre muhakkik fakihler, fıkhı meseleleri birtakım külli kaidelere irca etmişlerdir ki her biri nice meseleyi kapsayan bu kaideler, fıkıh kitaplarında “müsellemât”, yani adeta sosyal kânunlar olarak meselelerin ispatına delil alınır (Öztürk 1973: i'y%)."Beraet-i zimmet asildir; deP-i mefâsid, celb-i menâfi’den evlâdır; sû-i misâl, misâl olmaz" g\b’\ fıkhi düstur veya vecizeler, sayısız sosyal olay hakkındaki içtihattan süzülen, sosyal olayların açıklanmasına yarayan kânunları simgelemektedir adeta.
Bu konuda bir inceleme yapan M. R. Belgesay {1947: 8-9)'a göre bugünkü hukukun önemli bir kısmı da Mecelldmn müsellemât saydığı bu kaidelere dayanır: "Bu kaideler, "tabiî hukuk"a ve modern hukukun hayli münakaşalardan ve tekâmülden sonra ıdaşhğı prensiplere son derece uygundur. " Daha sonra Belgesay, bu kaideleri teker teker alarak modern hukuka uygunluğunu göstermiştir. estambul tours Yeni Osmanlılann peşinde olduğu tabiî hukukun ifadesi bu küllî kaideler, hâkimler için medeni hukuka ilişkin davalarda bir yargı ölçütü sayılmamışsa da İslam hukukunda kendilerine geniş bir hareket serbestîsi tanınan idare memurları için bir eylem düsturu, yani, siyasa-oluşturmada kılavuz ilkeler olarak kabul edilmiştir. Ay-nca Mecelle mazbatasında bu kaideler, içerdikleri hikmet dolayısıyla Allah’a yaklaşmak, işlerinde başarıya, sosyal hayatlarında refah ve huzura kavuşmak isteyenler için de hareket normları olarak tavsiye edilmiştir.
Diğer taraftan Mecelle, İslam ve Roma hukukları arasındaki etkileşimin yönü hakkında sürpriz bir iddianın ortaya çıkmasına yol açmıştır. “Code Napoleon” da denen Fransız Medeni Kânunu, Napoleon’un 1798-1801 yıllarındaki üç yıllık Mısır işgalinden döndükten sonra yürürlüğe sokulmuştu. Osman Nuri Ergin’in Sait Bey’den aktardığına göre Napoleon, Medeni Kânun’u, Mısır’da incelettiği İslam hukukundan yararlanarak hazırlamıştı.'^*^ Sait Bey’e göre o vakitlerde Mısır’da pek çok İslam âlimi
Sait Bey’in Hukuk-ı Siyasiyye-i Osmaniyye adlı eserinden iktibas yapan Ergin (1977: 1/ 264), onun kimliği konusunda bilgi vermemektedir. Ancak bu, Ergin’in aynı sayfanın üstünde de tasrih ettiği gibi, Âlî Paşa’nın Sivil Kod’un Arapça nüshasının çevrilmesi işini havale ettiği Damat Said Paşa değildir. Bu, adı geçen eserin yaza-n muhtemelen Mekteb-i Hukuk fıkıh müderrisi Mansuri-zâde Said Bey'dir. Hakkında değişik notlar için, Berkes 1978: 434, 440-2.
400 ^4- BEDRİ GENCER
estambul tours sundu..