estambul tours ve modern islam77

estambul tours ve modern islam77

estambul tours  sizlere en güzel bilgileri yazan estambul tours dediki Napoleon, onların fıkıh konusundaki eserlerini toplattırarak AvrupalIların ürettiği bir lakım yeni incelemeler ile karşılaştırarak Corfp Napoleorin vücuda getinnişti. Ayrıca o zaman Mısır’da gördüğü adliye teşkilatından da etkilenen Napoleon, Fransız mahkemelerinif) teşkilatında da burayı örnek almıştı (Ergin 1977: I/264-5).Nitekim Hıfzı Veldet Velidedeoğlu (Tanzimat/ıc)4o: 195) da Mecelle]]^ Medeni Kânun arasındaki benzerliğe dilckat çeker; "Ancak muhakkakokn bir şey varsa o da, Mecellenin bazı hükümleriyle Fransız

Medeni Kânu. nunun bazı hükümleri arasındaki benzerliktir ki, sistem itibariyle birbirin. den tamamen ayrı bulunan bu iki kânunun bazı hükümlerinde tesadüf olunan bu müşabehetşayan-ı dikkattir.”olarak Mecelidnm Medeni Kânun’dan değil, tam aksine Medeni Kânun’un Mecelidnm tedvin ettiği İslam hukukundan alınma ihtimali Velidedeoğlu’nun aklına bile gelmez. Ona göre Mecelldyi hazırlayan kadronun formasyonu bakımından Fransız Medeni Kânunu’ndan etkilenmesi mümkün değildir; bu durumda aradaki benzerlik, ya İslam ve Roma hukuk sistemlerinin tarihî etkileşimleri veya objektif toplumsal ve hukukî gelişmenin, çeşitli hukuk sistemlerini ortak bazı kurum ve esaslarda buluşturma ihtimaliyle açıklanabilir.
Ahmed Cevdet Paşa’nın eserlerinde Medeni Kânun’un fıkıhtan alındığını bildiğini gösteren bir kayda rastlanmaz. Ancak onun (1980; 107-10; 1986; 111/102) bu konuda, hicri 1281 (1864) yılında dönemin Fransız büyükelçisi Marquis de Moustier ile sohbetlerini anlaürken verdiği anlamb bir ipucu vardır. Büyükelçi, Napoleon’un “Eğer bir din ile mütedeyyin olsam Müslüman olurdum. Zira Müslümanlıkta clerge, yani ruhbaniyet 70/tur''dediğini Cevdet Paşa’ya aktardıktan sonra, gördüğü ulema sınıfını rulıban sınıfına benzeterek Napoleon’un yanılmış olabileceğini belirtir. Buna karşı Paşa, “Napoleon bu meseleyi pekâlâ tahkik eylemiş ve pek güzel söylemiş. Hakikaten İslam 'da clerge yoktur" diyerek büyülcelçiye açıklamada bulunur.estambul tours Bu da gösteriyor ki. Aydınlanmada olduğu gibi bizzat din yerine Kiliseye karşı olan Napoleon’un diğer dinlerden alternatif arayışına girişmesi ve İslam dinini yakından inceleyerek sempati duyması normaldir.*’*
*’^ Namık Kemal de çeşitli yerlerde İslamda ulemanın konum ve işlevinin ruhban | sınıfınınkilerden farkını açıklar (Sungu 1040: 809). ^
Nitekim Napoleon (1961; 33, 53, şş-yjün çeşitli demeç ve yazılarında, daha çok bir I tarih felsefesi perspektifinden, peygamberlerin ve dinlerin tarihteki rollerini değer-1 lendirdiği, Hıristiyanlığa kıyasla
Herhangi biri için olduğu gibi Ahmed Cevdet’in düşüncesini hakkıyla değerlendirmenin önemli bir yolu da mukayesedir. Bu amaçla kendi ülkesine bakıldığında onunla mukayese için Namık Kemal gibi nadir isimlerin olduğu görülür. Dolayısıyla onun düşüncesinin dünya çapındaki önem ve değerini ortaya çıkarmak için dünyadaki emsalleriyle mukayesesi gerekir. Bu anlamda Fransız Devrimi ile zii'vesine çıkan Batılı modernliğe karşı geleneğin şampiyonu olarak ortaya çıkan Edmund Burke (1729— 1797) Cevdet ile mukayese için en uygun isim olarak belirmektedir. Bilebildiğimiz kadarıyla daha önce bu tür bir mukayese yapılmış değildir.'’'-’
Elbette iki düşünürün formasyon ve işlevleri bakımından aralarında ortaklıklar kadar farklılıklar da vardır; bu yüzden tam değerlendirme için bunların da dikkate alınması gerekir. Öncelikle her iki isim de, saf düşünür olmanın ötesinde devlet adamı olarak fikirle pratiği birleştirmişlerdir. Ancak aslî/yan meslekler açısından bakıldığında onların zıt pozisyonlar işgal ettikleri görülmektedir. Cevdet, aslında Batılı terimle ruhban sınıfının üyesi bir âlim iken bürokrasi ve siyasete ve buradan entelektüel, siyasî eleştiriye geçmiştir.
Burke ise “alaylı bir filozof’ olarak görülebilirdi; avukat olan babasının isteği uyarınca hukuk tahsili yapmış, ancak entelektüel sorunlar hakkında kafa yormak ona hukukçuluktan daha cazip geldiği için yazarlığa yönelmiş ve daha sonra da fikirle pratiği birleştirmek üzere parlamentoya girmişti. Özellikle Fransız Devrimi’nden sonra değişen dünyaya duyduğu entelektüel tepkiden dolayı Burke, siyasetin yanında bir yazar olarak siya-sî-felsefi sorunlar üzerinde yoğunlaştı. Bu şekilde fikirle pratiği birleştiren iki düşünürde de Fransız Devrimi’ne karşı muhafazakâr tavırları biçimlendiren ortak bir tepki bulmak mümkündür. Ancak onların pasif bir tepkinin ötesine geçerek geleneğe aktif bir yorum getirmelerini sağlayan şey, sosyal teorinin klasik öncüleri sayılan dinamik entelektüel kaynaklara dayanmalarıdır.
Erken modern dünyada Vico (1668-1744) Rousseau (1712—78) ile birlikte Montesquieu (1689-1755), biraz daha sonra asıl Kant (1724—1804) ve Hegel (1770-1831) ile başlatılan “sosyal bilim’’in selefi sayılabilecek
bir görüş beslediği, hatta bizzat Hz. Peygamber’in hadislerinden iktibaslar yaptığı görülmektedir.
Bu bölümün yazılmasında ilgili makalemizden yararlandık (Gencer 2006b).
402 BEDRİ GENCER
estambul tours sundu..