tours estambul ve ortaçağ felsefeleri

 tours estambul

tours estambul ve ortaçağ felsefeleri evet szilere en güzel bilgileri yazan tours estambul dediki NİKSARLI GREGORİOS: CEuvres in Migne, Patr. Gr., c. XLIV-XLV1. — F. Hİlt, Des heiİigen Gregor von Nyssa Lehre von Mensdıerı sysfematisdı dargestelU, 1890 — F. Oiekamp, Die Got-leslehre des heiligen Gregor von Nyssa, 1896. G. De Nybbe’in jean Scoius Eriugena üzerindeki etkisi için bkz. J. Drâseke. Gregor von Nyssa in den Anführungen des Jolıannes Scotus Eriugena. in Th^oİ. Stud. Und Krit., c. LXXXII (1909), s. 530-S76 ve birkaç sayfa in H. Bett, Jolıannes Scotus Eriugena, Cambridge, 1925. Phil. Böhner, m Z. Gilson ve Phil. BÖhner. Die Gesdıichte der christiichen Phiîosophie, s. 80-109. — J. Danİelou, Gr^goire de Nysse. Contempladon sur la

viede Moyse. Introductıon et traduaion, Paris. Du Cerf yay.. 1943. — H. V. Balthasar, Presence et pensle Essai siır la philosophie reliffeuse de G. De N., Paris, Beauchesne. 1942
NEMESIUS: De natura hominis’in Yunanca meim Migne, Patr. Cr., c. XL. kol. 504-817'de bulunuyor — Birinci bölüm, Niksarlı Gregorios'in eserleri arasında tekrar basılmıştır, c. XLV, kol. 187-222 Salerne başpiskoposu (1058-1085) Alfanus’a ait Latince çevirisi 1887’de Prag’da Holzınger tarafından yayımlanmıştır, yeni baskısı kolaylıkla bulunur, bkz. J. Burkhard, Ne-mesii episcopi Premnon physicon şive Hepi (pOoecoc; âv0pü)nou liber a N. Alfana archiepiscopo Salenıi m latınum (rans/fltus, Leipzig, Treubner. 1917 (Kaynakça, s. X-X1). Ortaçağda yapılmış bir diğer Latince çeviri de hukukçu Pise Burgondio’nunkidir (Burgondio Pisano). Aynı yazar tarafından tekrar yayımlanmıştır, fakat zor ulaşılırdır; K. J. Burkhard, Gregoriı Nysseni (Nemesii Lmesinı) Hber a burgundione in latinum trans/atus, Wien, Prog. Des Cari Ludwig-Gymnasiums, 1891, 1892, 1896, 1901, 1902; İçindekiler bölümü 1891 tarihli fasık. bulunmaktadır. s 12-13 Bu çeviri daha eksiksizdir ve terminolojisi Alfanus’unkinden daha çok etki bırakmış gibi görünmektedir. — Yazar ve öğretisiyle ilgili bkz Diet. Bender. untersuchunge7\ zu Nemesios, Mûnsier i. Westf., 1900 — W. Jaeger, Nemesios von Bnıesa. Çuellenforschungen zum Neuplatonismus und seirıen Anfângen bei Poseidonios, Berlin. 1914. — H. A. Koch, Çuenenuntersuehungen zu Netnesios von Emesa, Berlin, Weidmann, 1921.
LAODlKElALl APOLLINARIS: H. Lietzmann, ApolUnaris von Laodikeia und seine Schule, 1904
MISIRLI DÜZMECE MACAIRE: CEuvres in Migne, Patr, Gr.. c. XXXIV, şu eserle tamamlanmalıdır: Marriot, Kiacarii anecdota, Cambridge, 1918.— J. Stoffels, Die Mystische Tîıeologie Makarius des Aegypters und die ahesten Ansâtze christlicher Mystik, 1908
SYTVESlUS: CEuvres in Migne, Patr. Gr., c. LVl.
THEODORETOS: CEuvres in Mig?ıe, Patr. Gr., c. LXXX-LXXX1V. — J. Schultz, Theodorei vcm Cyrus alsApoIogel (Theolog. Sludien der Leogesellschafı, c. X). 1904.

Ortaçağ düşüncesinin en önemli kaynaklarından biri, çoğu zaman Corpus areopa-giticum adı altında toplanan yazılar bütünüdür. Bu yazılar şu eserlerden oluşmaktadır: Semavi hiyerarşiye dair. Kilise hiyerarşisine dair, ilahi isimlere dair, Mistik teoloji ve On Mektup. Yazar bu eserlerde kendini Aziz Pavlus’un öğrencisi olarak sunmakta, İsa’nın ölümünde vuku bulan güneş tutulmasına ve Aziz Meryem’in ölümüne şahit olduğunu söylemekte: aynı zamanda Havarilerin öğrencisi ve onlardan birçoğuyla samimi olduğunu gösteren başka ayrıntılar da sunmaktadır. Eserleri Dionysos adını taşıdığı için erken vakitle onu Aziz Pavlus’un vaazını (Elçilerin İşleri xvıi:34) dinledik-

len sonra Hıristiyan dinine giren Bilginler Kurulu’nun üyesi (Areopagos) olduğu düşünüldü. Öte yandan yazıları tarihte ilk kez 532 yılında teolojik bir kolokyum sırasında ortaya çıkmaktadır. Antakyalı Severius’un taraftarları, tezlerini desteklemek için bu yazıları ileri sürerken, Katolikler de bunların metinler olduklarını belirterek reddetmişlerdir. Ancak şu kesin kı, şu anki haliyle Corpus areopagılicum, Proclus’tan (411-485) alıntılanmış bölümler içerir. Bizim bildiğimiz şekliyle bu eser ya IV. yüzyılın ya da V. yüzyılın başlarında kaleme alınmış olmalı. Sahteliğini vurgulamak için yazarı Düzmece Dionysos olarak zikretme alışkınlığı edinilmiş. Bu ifadeden bezilmiş, yakın tarihle ona Mistik Dionysos adı verilmesi teklif edilmiştir. Her ne olursa olsun Mistik unvanını hak etmektedir. Fakat adının Dionysos olup olmadığı meçhuldür.
Yazarlık karakteri kendi karakterinden daha iyi bilinmektedir. Bütün eseri tartışmalardan uzaktır ve bunu yazarı bilinçli olarak yapmıştır. O, Yunanlıları çürütmekten çok Hıristiyan hakikatini sunmakla meşgul bir insandı. Başkalarının haksız olduğunu göstermek bir haklılık kanıtı olamaz. Bir şeyin siyah olmaması onun mutlaka beyaz olduğuna delalet etmez ve at olmayan şey insan olmak zorunda değildir. VII. Mektubunda “Kendi payıma, diyor, yanlışta olanlarla hiçbir zaman tartışmadım, çünkü şundan eminim ki yanlışı yok etmenin tek çaresi hakikati sunmaktır."
Ona atfedilen ve felsefi veriler açısından en zengin eser İlahi isimler sorununa ay-nlmıştır. Aslında bu eser tamamen teolojik, hatta yorumsal bir eserdir. Dionysos Kutsal Kitabın Tanrıya birçok isim vermesinden yola çıkarak kendi kendine. Ona bu isimleri atfetmenin hangi anlamda meşru olduğunu sormaktadır. Bu sorun öylesine önemliydi ki, ortaçağ boyunca bu inceleme birçok kez -hatta Aziz Aquinolu Thomas tarafından- yorumlanmıştır. Bazı leolojiler, örneğin Halesli Alexandre'ınki gibi, Di-onysos’un etkisinin her zaman kendini hissettirdiği bir De divinis nominibus incelemesini içermektedir.
Dionysos, bize ulaşmayan Teolojinin Temellen adlı bir eserinden birçok kez bahsetmiştir. ilahi isimler Üzerine adlı eser bunun devamıdır. Yazarın niyeti. Tanrı hakkında Kutsal Yazılarda mevcut ve onun güvencesi altında bulunmayan hiçbir şeyi söylememek ve düşünmemektir. Çünkü yalnızca Tanrı kendini bilir ve dolayısıyla yalnızca kendisi. Onu alçakgönüllü bir şekilde arayanlara kendini tanıtabilir. Kutsal Yazılar bile yaratılmışların terimleriyle Ondan bahsetmektedir; bu terimlerin hepsi en yüce iyiliğe katılımlardır ve her biri de derecesine ve makamına göre onu temsil etmektedir. Yaratılışı Kutsal Yazıların ışığında okumak, ilahi nurun hidayetine açılmak, Tanrı’yı bütün varlıkların nedeni, hayatı ve varlığı olarak bilmek, silinmiş olan ilahi benzerliği kendi benliğinde yeniden oluşturmak, tenin tutkularına egemen olmak ve

kaynağa geri dönmektir. Çünkü Tanrı, görenlerin ışığı, azizlerin azizliği, onun içinde ılahıleşenlerın ve çokluktaki dağınıklıklarından çıkıp toplanarak Onda birliğin mükemmelliğine ulaşanların sadeliği, birliği ve ilahıligidır.
Bize yardım etmek için Kutsal Yazılar, kullandığı Tanrı isimlerini sunmaktadır: Birlik, güzellik, hükümdarlık ve benzerleri... Aynı zamanda Onun bizim dostumuz olduğunu söylemektedir.tours estambul Çünkü ikinci ilahi şahıs bizi kurtarmak için iki özü -ilahi ve beşeri- mükemmel bir şekilde kullanarak Isa'da tecessüm etmiştir. Bununla beraber bu isimler, sadece bizim koşullarımıza uyarlanmış ve algılanırın altında idrak edilebiliri gizleyen isimlerdir. Teolojinin Temelleri adlı eser, Tanrı'nın algılar ve akıl için tamamen anlaşılmaz olduğunu ortaya koymuştu. Madem ki onu tanıyamayız, o zaman ona isim de veremeyiz. Sıradan inananlar sorun çıkarmadan Kutsal Yazılar’ın kullandığı isimlerini ona atfetmekledirler; fakat daha yüksek bir aydınlanma içinde bulunanlar, harfin ötesine geçmeyi, meleklerin makamına yaklaşmayı ve bizatihi ilahı nurla birleşmeyi bilmektedirler. Ayrıca bu kişiler, Tann’dan yalnızca olumsuzlamalar yoluyla bahsederler ve bunu yapmakta haklıdırlar. Demek ki ilk başta Tann’ya Kutsal Yazıların Ona verdiği tüm isimleri uygulamak (olumlayıcı teoloji) ve hemen sonra bütün bu isimleri yadsımak (olumsuzlayıcı teoloji) gerekmektedir. Aslında bu iki tulum üçüncü bir tulum içinde uzlaşlırılabilir. Bu tutum da Tanrı’nın insan aklı tarafından ka\Tanılmaz bir anlamda bu isimlerin her birini hak etliğini kabul etmektir; çünkü O bir “mega-varlık,” “mega-iyilik," “mega-hayat"tır, vs. (üstün teoloji). Mistik Teoloji adlı kısa bir incelemesinde Dionysos, olumsuzlayıcı teolojinin göz alıcı ve ortaçağ düşüncesi üzerinde derin etki bırakan bir örneğini vermiştir. Bu yazının son bölümü, bir dizi yadsımadan ve bu yadsımaların yadsınmasından oluşmaktadır. Çünkü Tanrı yadsımalann olduğu gibi doğrulamaların da ötesindedir. Onun hakkında doğruladığımız şeyler ondan aşağıdır. Işık olmadığı gibi karanlık da değildir. Hakikat olmadığı gibi yanlış da değildir. Varlıkların ulaşılamaz nedeni olarak, onların doğrulamalannı ve yadsımalarını aşmaktadır.
ilahi isimler Üzerine adlı inceleme, teolojik ve felsefi spekülasyonu etkileyecekti; çünkü bu eser, sıradan inananın düşünmeden yaptığı doğrulama ile mistikte görülen aşkın sessizlik arasındaki bir düzlemde yer almaktadır. Tanrı orada her şeyden önce kendini İyilik olarak sunmakladır; çünkü ona yarattıklarından ulaşılmaktadır; yani onlan yaratmış olan en yüce iyiliktir. O zaman Dionysos’un Tanrisı, Platon un Devlet iRepublical adlı eserinde tasvir ettiği İyilik İdeası’na benzemektedir: Nasıl ki algılanır olan Güneş, düşünmeden ve istemeden, ama varolmasından dolayı bütün eşyaya ışığıyla nüfuz ediyorsa, aynı şekilde algılanır Güneşin yalnızca soluk bir sureti olduğu

iyilik de, doğa olarak ve aktif bir enerji olarak, idrak edilebilir ve akıllı varlıklar olarak yayılmaktadır. 13u varlıklar, oldukları hali ona borçludurlar ve doğal dengesizliklerini telafi eden sabit noktayı onda bulurlar. Derece derece gelişen bu ilahi aydınlanma, doğal olarak bir hiyerarşi meydana getirmektedir. Bu da hem farklı hem de birbirine bağlı iki şey demektir: İlk önce her varlığın bu hiyerarşide sahip olduğu yere göre tanımlanması bakımından bir hal; sonra da evrensel hiyerarşinin her üyesinin yukarıdan etkiyi alıp kendisinden aşağıdakilere iletmesi bakımından da bir işlev. İlahi ışık ve oluşturduğu varlık, aydınlatıcı bir şelale gibi iletilmektedir. De la hiirarchie ciliste (Semavi Hiyerarşi Üzerine] ve De la hiirarchie ecclisiastique (Kilise Hiyerarşisi üzerine] adlı eserler de bunun derecelerini tasvir etmektedir.
Bu aydınlanma sadece varlıkların basit aydınlatılması olarak değil de, bunların bizzat varlıkları olarak algılanmalıdır. Yürüyen, sürünen, yüzen veya uçan hayvanların akılsız ruhları, bitkilerin bizatihi hayatları, ne ruh ne de hayata sahip olanın varlığı ve tözü, yani gerçeklik adını bir ölçüde taşımaya layık olan her şey, iyiliğin b,u aydınlatıcı selinin belli bir anından başka bir şey değildir. Yaratılış olarak adlandırdığımız şey, Tann’nın eserlerinde kendini açığa çıkarmasının etkisidir. Alem bir “teo/û-ni"dir. Yalnızca o, yaratıcısını tanımamıza imkân vermektedir. Her varlık bir iyiliktir. Biz de deriz ki, nedeni iyiliktir. Sonra onun iyilik olduğunu inkâr ederiz. Fakat bu yadsıma sonra teyide dönüşür; çünkü Tanrı iyilik değil, “Mega-iyiliktir.”
Aynı yöntem diğer isimlere de uygulanır: Işık, Güzellik, Hayat vb. Dionysos’un Tann’ya Aşk ismini atfetmesini açıklama gereği duymuş olması ilginçtir; sanki bu terimi kullanınca çevresinden karşı çıkışlar yükselmiş gibi görünmektedir. O, bu terimi kullanmaya hakkı olduğu üzerinde özellikle durmuştur; çünkü Dionysos için, bu terim Tann’nın iyiliğinin tezahür ettiği bütün varlıkları kendisine doğru getirdiği merhamet hareketine işaret etmektedir. Bu açıdan bakıldığında evrensel aydınlanma, her zaman daha çok yayılan bir ışık şelalesinden çok, varlıkları toparlayıp kaynaklan-nın birliğine götürmek için bir sürü varlığa ayrılan devasa bir aşk dolaşımı olarak görünmektedir. Demek ki aşk, Tanrı’dan gelen varlıkları, Tanrı’ya dönüşlerini sağlamak için kendilerinden çekip çıkaran aktif bir güçtür. Aşkın esrik (ex-stase: “kendinden dışan çıkmak") olduğunu söylerken ifade etmek istediğimiz de budur. Bu hayattaki etkisi ve diğer hayattaki sonu, yaratılanın Tann’yla özümsenip bütünleşmesi anlamına gelen ilahileşmesidir (thiOsis). Tanrı'nın tezahüründen ibaret olan bir evrende olan her şey iyidir. Demek ki kötülük de olmayandır (non-ilre). Sunduğu gerçeklik görünümü, yalnızca iyilik olarak sunduğu dış görünüşten kaynaklanmaktadır. Kötülüğün bizi yanılttığı nokta da budur; çünkü o ne bir öze ne de bir gerçekliğe sahiptir.tours estambul De-

mek ki ona neden olan Tanrı değildir. Ama O ona sabretmektedir; çünkü O doğala ve özgürlükleri şiddet kullanmadan yönetir. Kaybolan bir yazısında -Tann’mn Adil Yargısı- Dionysos, kusursuz iyilikte bir Tann’nın suçluları cezalandırmakta haklı olduğunu, çünkü onların bu suçları bilerek işlediklerini göstermiştir.
Demek ki yaratılışa göre Tanrı iyiliktir. Yarattıklarından alınmış isimler içinde O’-na göre, ehveni şer olan Varlık’tır. O “Olandır" ve bu nedenden dolayı da her varlığın nedenidir. Şunu söyleyebiliriz ki O olan her şeyin varlığıdır. O, kendiliğinden ebedi olarak varolmaya devam ederek diğer her şeyin katılım adına varolmayı sürdürmesini sağlayandır. Bu bakımdan varlığın, bütün diğerlerin temeli olan ilk katılım olduğunu söyleyebiliriz. Tann’nın dünyevi suretleri arasında varlık ilk başta yer alır. Ve bir varlık, ona olduğu gibi katıldığından dolayı hayata ve onu tanımlayan diğer özelliklere katılabilir. Bu katılımlar, Tann’da ele alındıklarında, tıpkı yarıçapların çemberin merkezinde veya sayıların birimde bir oldukları gibi, O’nda bir olurlar. Bütün katılımların prototipleri olan varlıkların ilahi modellerine “tip” veya “numune” denir. Aktif ve nedensel güç olarak bunlar “ilahi iradeler” veya “önceden takdir”dir.
Burada ilahi Idealar öğretisine rastlamaktayız. Augustinus, Anselmus, Bonaventu-re ve Aquinolu Thomas bunları Tanrı’yla özdeşleştirirken, Dionysos bunları Tanrı’-nın buyruğu altında göstermektedir. Bunu yapış tarzı da bu konuya eğilmemizi gerektirmektedir; çünkü onun Idealar öğretisi, ortaçağ düşüncesini sık sık cezbeden eğilimlerden biri olarak kalacaktır. Johannes Scotus Eriugena kendini buna kaptıracaktır; başka ünlü teologlar, buna en azından yer ayırmaya çalışacaklardır. Tanrının Varlık olduğunu söylerken Dionysos, burada sadece bir “ilahi isim” söz konusu olduğunu unutmamıştır. Aslında Tanrı, varlık değil de varlığın ötesindedir. Demek ki O. neden olarak her şeyin geldiği ilksel bir “olmayan”dır. Daha doğrusu Tanrı varlık değildir, varlık da Tann değildir. Varlık, Tanrı’ya katılımların ilkidir sadece ve biraz önce söylediğimiz gibi bütün diğer katılımların koşuludur. Bu ilke bizatihi Idealar için de geçerlıdir. Çünkü geriye kalan her şey, onlara katılmaktadır. Fakat her şeyden önce onlarda varlığa katılmaktadır; ki varlık da Tanrının katılımından başka bir şey değildir. Dionysos’un ilahi isimler Üzerine adlı eserinin V. bölüm § 5’inde söylediği gibi: “Varlığa katılımlarından dolayı şeylerin çeşitli temel öğeleri vardır ve temel öğe haline gelirler. Ama önce var olurlar ve sonra temel öğe haline gelirler.” Zaten bizatihi 1de-alar varlığa katılım olduğu için İdealara katılan her şey ontolojik yapısının temeli olarak varlığa aynı katılımı kapsarlar. Demek ki Idealar, merkezlerinden henüz uzaklaşmaya başlamış, yine de ondan ayrılmış ilahi ışınlar gibidir. Çünkü onlar birin sayı içinde ikinci kez ortaya çıkışı gibidir.
rı’nın varlığı ilk katılım olarak yaratmasıdır, dolayısıyla da varlık Taıın’ya bağlıdır, fakat Tanrı ona bağlı değildir.
Bu yüzden eğer olayları iyi anlamak istiyorsak, şunu bilmeliyiz ki bizim Tanrı diye adlandırdığımız bu ilk kaynağı en az yanlışla tanımlayan belki de Varlık değildir. Dionysos, Proclus ve Plotin’in terminolojisine dönerek O’na Bir adını vermeyi tercih etmektedir. Gerçekten de Tanrı her şeyi kendinde saf ve çokluktan uzak bir birlik içinde kapsar. Olan her şey ona katılmaktadır. Bunun tersine O, hiçbir şeye katılmamaktadır. Bundan dolayı da şunu söyleriz ki. Bir olduğu için Tanrı mükemmeldir. Birlik, her şeyin temel ilkesidir; o olmadan ne tümden ne de parçadan bahsedebiliriz. Anlaşılmaz Teslisinde bir olan Tann’nın bizzat kendisi olan bu birliğe gelince, o her şeyin ilkesi ve sonudur, her şeyin çıktığı ve geri döndüğü şeydir.
Ama neden Bir’den bahsedelim? Tanrı ne bildiğimiz sayının tek kaynak birimi ne de algılayabileceğimiz üç birimden oluşan tek teslistir. Tanrı ne birdir ne de üçtür. Varlık olmadığı gibi Bir de değildir. Tanrı’nm adı yoktur. O ne ilahlıktır, ne babalıktır ne de soy zinciridir. Kısacası ne olandır ne de olmayan. Hiçbir varlık onun gerçekte olduğu şekliyle tanımamaktadır. Kendisi de bütün varlıklardan aşkın olduğu için,
O da varlıkları oldukları gibi bilmemektedir. Bütün olumlama ve olumsuzlamaların ötesinde bulunan bilgi, bilinmeyen bilgi, bilginin en yüksek derecesi olarak görülmesi gereken mistik bilmezlik böyle bir şeydir. Diğer bilmezlikler, yola çıkılan ve çeşitli bilgiler elde ederek düzelttiğimiz kusurlardır. Oysa bu bilmezlik, diğer tüm bilmezlikleri aşarak yükseldiğimiz bilgi fazlalığıdır. Eğer Tanrıyı temaşa ettiğimizi ve temaşa ettiğimizi anladığımızı düşünüyorsak, aslında onun yarattıklarından birini temaşa ediyoruz demektir. Bilmezlik, zorunlu olarak bilimin erişebileceği en son noktadır, çünkü bilim olmadığı için bilinemeyene erişmek istediğinde bu noktaya varılır.
Dionysos’un öğretisi ortaçağ düşüncesini büyüleyecektir. Zaten başka türlü olması da mümkün müydü? Laurent Valla ve Erasmus, bu konudaki ilk şüpheleri ortaya atana kadar herkes bu yazarı Aziz Pavlus’un Hıristiyan dinine kazandırdığı kişi ve onun aracılığıyla nihayet basit insanlara da bildirilen gizli havari öğretilerinin şahidi olarak kabul etmiştir.tours estambul IX. Yüzyılda Hilduin ve daha sonra Scotus Eriugena tarafından Latinceye çevrilmiş ve başkaları tarafından da tekrar tekrar çevrilen Dionysos’un düşüncesinin ifade edildiği eserler, Hugııes de Saint-Victor, Robert Grosseteste, Alber-tus Magnus, Thomas Gallus, Aziz Bonaventure, Aziz Aquinolu Thomas, Denys le Chartreux ve birçok düşünür için tefekkür nesnesi olarak kalacaktır. Kimileri onun en uç noktalara kadar takipçisi olmaya bakacak, kimileri de onun sağını solunu budayıp hale yola sokmaya, kısacası düzgün bir ortodoks inanç yönünde “yorumlama-

-ya” uğraşacaktı. Çünkü hiç kimse havarilerin bu tilmizinin inançlarının ortodoks ol madiğim ileri süremiyor, ama bunu daha açık bir şekilde ispatlamadığına hayıflanıyorlardı. Her ne olursa olsun bundan sonraki bölümlerde sürekli onunla karşılaşacak, hatla kimi yerde adım zikretme ihtiyacı duymasak bile varlığını hissedeceğiz.
Erken ortaçağ, Denys’in eserlerini, yorumcusu olan ve daha çok Günah Çıkaran Maximus adı ile bilinen Khrysopolisli Maximus’un (580-662) eserleriyle birlikte zikre-decekıir. Teolojik tartışmaları, liturji ve çilecilik yorumları konu edinen çok sayıdaki yazıları dışında hiçbir ilginçliği olmayan Ruh Üzerine kısa bir inceleme ve ortaçağ düşünce tarihi açısından son derece önemli olan teolojik yorumların bulunduğu bir kitap kaleme almıştır. Bu eserin ismi Dionysos ve Nazianzoslu Gregorios’un Anlaşılması Çok Güç Birkaç Bölümüne Dairidir. Ortaçağ onun bu eserini Johannes Scotus Eriuge-na’nın Ambigua adıyla yaptığı çeviri sayesinde tanıyacaktır. Thomas adında birisi anlaşılmayan Nazianzoslu Gregorios’un Homölies [Nutuklar] eserinden ve Dionysos’un eserlerinden bazı bölümleri Maximus’a göndererek açıklamasını rica etmişti. Maximus bunu seve seve kabul etmiştir; eserinin Girişinde bu iki azizi, henüz zaman başlamadan önce Tanrı tarafından alınlarına ahiret mutluluğu yazılmış kişiler olarak kabul ettiğini söylemiştir. Dionysos’un öğretisinden çok etkilenen Maximus yine de onu kendince sunmuş ve bazı noktalarda Dionysos’un etkisi Maximus’un yorumu sayesinde hayat bulmuştur.
Tanrı saf monaddır; toplama işlemiyle sayıları doğuran sayı birimi değil de bölünmez ve çarpılmaz olan kaynaktır; onun çoğulu saflığını hiç bozmadan ondan kaynaklanır. Demek ki Monat, belli bir hareketin kaynağıdır; fakat burada söz konusu olan psişik bir hareket değildir. Tann’nın hareketi (kinesis theotetos), varlığının ve varlığının “nasıl”ının, onları bilebilenlere tezahür etmelerini sağlayan bilgidir.
Monadın ilk hareketi, kendisinin bütüncül tezahürü olan Söz neslinin aracılığıyla Dyade’ı doğurur. Sonra da Dyade’ı aşarak Kutsal-Ruh’un Baba ve Oğul’dan kaynaklanması sayesinde Triade’ı meydana getirir. Monadın ilk hareketi burada durur; çünkü en yüce tezahürü orada mükemmeldir; “Çünkü kültümüz (Yahudilerde olduğu gibi) tek bir kişiyle sınırlı veya bunun tersine (paganlarda olduğu gibi) karmaşık ve sonsuzluğun içinde kaybolan soysuz bir monarşiye hitap etmez. Bizim inancımız, saygınlığı eşil olan Baba, Oğul ve Kutsal-Ruh şeklindeki Teslistir. Onların zenginliği bizzat bu uyumdur, ötesinde dahiliğin yayılmadığı hem bir hem de farklı olan bu ışık selidir. Böylece ne bir tanrı kavimine ihtiyaç duyar ne de tanrılığı yoksunluğa yakın bir fakirlik gibi algılarız.”
Bu ilk hareket, ikinci bir hareketin kökenidir: Tanrı’nın kendisi dışında. Tanrı ol-

mayan varlıklarda tezahürü. Monadın mükemmel marifeti olan Söz, kendiliğinde özü, yani varolan veya varolacak her şeyin gerçeğine (ousia) ebediyen sahiptir. Bu varlıkların her biri orada ebediyen biliniyorlardı, isteniliyorlardı, vakti geldiğinde her birinin varlığını ve özünü alması kararlaştırılmıştı. Her yeni varlık meydana geldiğinde Tanrı’nın özel bir karar aldığını düşünmeyelim. Her şey yaratılmadan önce Tanrf-nın sonsuz iradesi, gücü ve önbilgisinde mevcuttur. Tanrı’nın önbilgisinin ve isteğinin nesnesi olarak bu varlıklara İdealar adı verilir. Bu bakımdan bunların her biri Tanrı’nın mükemmelliğinin kısmi ve sınırlı ifadesidir. Yani her biri Tanrı’mn mükemmeliyetinin sonlu, ama Tanrt’nın tecelli etmesini sağlayan varlığı ölçüsünde iyi birer tezahürüdür. Tanrı’nın bu tecellisine yaratılış denmektedir. Saf iyilik coşkusu sayesinde ilahi Üçlü ÇTriade) kendiliğinden ifadelerini —ki bu ifadeler mahluklardır-yaymaktadır. Böylece bunların belli bir hiyerarşi içinde, her birinin kendi mükemmelliğinin belirlediği yerde ortaya çıktıklarım görmekleyiz.tours estambul Ebedi olanlar âlemin sonuna kadar aynı yerde bulunurken, geçici olanlar, Tanrı’nın hikmetinin belirlediği anda kendilerine tahsis edilen yerlerine geçer ve vakitleri dolduğunda yerlerini başkalarına bırakarak silinirler.
Bu şekilde meydana gelen varlıkların birçoğu, özlerinin kendilerine saptadığı tarihten başka bir tarihe sahip değildir. Onlar ancak olabildikleri ve oldukları gibi olurlar. Bazı varlıklar da belli bir ölçüde varlıklar hiyerarşisindeki konumlarını belirleyebilirler. Bu durum da ebediyet içinde önceden bilinir ve istenilmiştir. Böyle varlıklar, hür iradelerinin kararı sayesinde ilahi katılım açısından büyüyebilir ya da küçülebilirler, yani Tanrı’ya benzemeyi veya benzememeyi ve dolayısıyla o şekilde olmayı isteyebilirler. Bilgilerini ve iradelerini iyi ya da kötü kullanmalarına göre, erdem veya günah, iyilik veya kötülük, mükâfat veya ceza yoluna girerler. Gerçeklen de ilahi mükemmelliğe katılma iradesinin büyümesi, Tanrı’nın hazzına neden olur ve bu da Tanrı’nın kendi mükâfatıdır. Bunun tersine bilinçli olarak bu katılımı reddetmek, bu hazzın dışlanması demektir ve bu da kendine has cezasını kapsar.
İnsan bu varlıkların arasındadır, insan maddi, bölünebilir ve dolayısıyla fani bir bedenden ve aynı zamanda gayri-maddi, bölünemez ve dolayısıyla ölümsüz bir ruhtan oluşmaktadır. Beden onsuz olamadığı gibi, ondan önce de olamaz. Demek ki, embriyon meydana geldiği andan itibaren akıllı ruh bedenle birlikte vardır. Origenes gibi, ruhun bedenden önce varolduğunu düşünmemeliyiz: Böyle düşünürsek Tanrının, günahkâr ruhların işledikleri günahların cezalarını çektikleri bir hapishane olarak bedeni yarattığına inanmak gibi korkunç bir hataya itiliriz. İnsanların yaptıkları ilahi arzuyu belirleyemez.. Bütün sonsuzlukta İyiliğinden ve onların iyilikleri için.
tours estambul sundu..