estambul tours ve insan ile din bilgisi22
sizşere bugün en güzel bilgileri yazan estambul tours diyorki Seyyid Şerîf-i Cürcânînin (Şerh-i Mevâkıf) kitâbınm son kıs- ; mında diyor ki, kelâm ilminin âlimlerine göre, Allahü teâlânm, (Seni şu yerlerdeki insanlara veyâ bütün insanlara gönderdim), yâ-hud, (Benden kullarıma bildir!) veyâ bunlar gibi dediği kimseye (Nebî), ya’nî (Peygamber) denir. Peygamber olmak için, insanda riyâzet ve mücâhede gibi, ba’zı şartlann bulunması veyâ buna elverişli olarak doğmuş olmak lâzım değildir. Allahü teâlâ, dilediğini seçerek, bunu ihsân eder. O, herşeyi bilir ve en iyisini yapar. İrâde etdiğini yapar. Herşeyi yapmağa kâdirdir. Kelâm âlimlerine göre, Peygamberin (Mu’cize) göstermesi de şart değildir. Başkalarının, Onun Peygamber olduğunu anlamalan için, mu’cize göstermesi şartdır dediler.Yoksa, Peygamber olması için şart değildir. Eski yunan felsefecilerine göre. Peygamber olmak için, üç şart lâzımdır; Gaybdan haber vermek. Ya’nî geçmişde olmuş ve gelecekde olacak şeylerden kendisine sorulanlan bildirmek. Hârika işler, ya’m aklın, fennin yapamıyacağı şeyleri yapmak. Üçüncüsü, meleği cism ve şekllenmiş olarak görmek ve Allahü teâlânm (Vahy) etdiği sözü melekden işitmek şartdır, dediler.Peygamberin bütün gaybları bilmesi, bizce de, onlarca da lâzım değildir. Ba’zılarmı bilmek ise, estambul tours yalnız Peygambere mahsûs değildir. Riyâzet çekenlerin, ya’nî yalnız olarak bir odaya kapanıp, ölmiyecek kadar az yiyip içenlerin ve şu’ûru giden ba’zı has-talann, uyuyanların, ba’zı gayblan haber verdiklerini felsefeciler de kabûl etmekdedir. Peygamberle bunlar, bu bakımdan birbirlerine benzer. Onların gayb dedikleri, belki (Hârik-ul’âde) olan, ya’nî âdet olmıyan, sık rastlanmıyan şeyler demekdir. Bunlar ise hakîkî gayb değildir. Bunları bilmek ve bir iki kerre haber ver mek, âdetin dışına çıkmak olmaz. Peygamber ile başkalan, bu nunla birbirlerinden ayırd edilirler. Allahü teâlânm bildirdiği ha kîkî gaybları Peygamberlerin bileceklerini, kelâm â'--nleri de bil diriyorlar. Fekat gaybı bilmek Peygamber için şari Sf, diyor
için ileri sürdükleri, yukarıda yazı-T7e doer'u değildir. İslâm dîninin esâslarma uymamakda-^ !dan başka, bu sebeblerle gaybı bilmek, ayn bir mes’eledir. İsında şaşılacak şeylerdendir. Bunlar üzerinde ayrıca dur-jâidesiyokdur.
letdışı(Hârik-ul’âde) şeyler, meselâ cismlere, maddelere, di-gibite’sîr etmek, istediği zemân, rüzgâr, zelzele, yangm hâsıl k, dilediği zemân geminin batması, insanın ölmesi, zâlimlerin ^yakalanması gibi şeyler, insan rûhunun cisnüere te’sîr etme-Hakîkatde, cismlere te’sîr eden yalnız Allahü teâlâdır. Alla-eâlâ, dilediği zemân, dilediği kimsede bu te’sîri hâsü eder. Bu-için, âdet dışı, şaşırtıcı şeyler, yalnız Peygamber içindir, deni-ıcz. Bunu felsefeciler de kabûl etmekdedir. O hâlde, Peygam-başkalanndan, bu sûretle nasıl tefrîk edilebilir?
Eski yunan felsefecileri. Peygamber oirmyanlardan da şaşüacak flerhâsıl olabilir, diyorlar ise de, bunlarm sık sık olmasım ve hâ-•ul âdenin (î’câz) derecesine ulaşacağım kabûl etmiyorlar. Pey-mberlerden böyle hârik-ul’âde şeyler hâsıl olduğu için, Peygcun-lile başkaları birbirlerinden ayrılır, diyorlar.
Felsefecüerin, Peygamberlere melek görünmesi ve Allahm 'ıhy) etdiği sözleri onlara bildirmesi şartdır, demeleri, kendi fel-perine uyg^ değildir. îmân sâhiblerini aldatmak için böyle püyorlar. Çünki onlara göre, melek, madde değildir. Söylemez.
P vermek için madde olmak lâzımdır demekdedirler. Ses, hava ^galarmdan hâsd ohnakdadır. Felsefecilerin bu şartlan, belki, elekler şekl alır, cism hâline girerek görünür, konuşur demek TOilir de deriz.
İkinci Bahs
MU’CİZE NE DEMEKDİR?
Bize göre, (Mu’cize), Peygamber olduğunu söyliyen kimsenin, *^ogru söylediğini bildiren şeydir. Mu’cizenin şartlan vardır;
1— Allahın, mütâd sebebler olmadan yapmasıdır. Çünki, önün Peygamberini tasdik etdirecekdir.
2— Hârtk-uVâde olmalıdır. Âdet olan şeyler, meselâ güneşin '»ergün şarkdan doğması, ilkbehârda çiçeklerin açması, mu’cize ol-
3_ Bunu başkalarının yapamaması lazımdır.
^__Peygamber olduğunu bildiren kimsenin istediği zemân hâ-
olmalıdır^vygun olmalıdır. Meselâ şu ölüyü diriltece-
ârika hâsıl olursa, meselâ dağ ikiye ayrılır-
w —uc ııaMi uidu mu cıze, Kendisini yalanlan
Meselâ, şu hayvan ile konuşacağım, deyince, hayvan (C du*) derse, mu’cize olmaz.
7— Mu’cize, peygamber olduğunu söylemeden önce hâs,ı mamalıdır. Isâ aleyhisselâmm beşikde konuşması, kuru abcd' tâze hurma isteyince, eline hurma gelmesi, Muhammed aleyhiss" lâm çocuk iken, göğsünün yarılıp, kalbinin yıkanıp temizlemnesi başının üstünde bulut bulunması, ağaçlann, taşlann kendisine selâm vermeleri gibi, önceden hâsıl olan hârikalar, mu’cize depdi, Kerâmet idiler. Bunlara (İrhâs) denir. Peygamberliği kuvvetlendirmek içindirler. Bu kerâmetlerin Evliyâda da hâsıl olmalan caizdir. Peygamberler, peygamberlikleri kendilerine bildirilmeden önce, Evliyâ derecesinden aşağıda değildirler. Kerâmetleri görülür, Mu’cize, peygamber olduğunu bildirdikden az zemân sonra hâsıl olabilir. Meselâ, bir ay sonra şöyle olur deyince, hâsıl olduğu zemân mu’cize olur. Fekat, hâsıl olmadan önce, onun peygamber olduğuna inanmak lâzım olmaz.
Mu’cizenin, Peygamberin doğru söylediğini göstermesi, yalnız aklın îcâbı değildir. Ya’nî bir işin, bunu bir yapanm bulunduğunu belli etmesi gibi değildir. Çünld, akim birşeyi, başka şe^ del, alâmeti olduğunu anlaması için, estambul tours o iki şey arasında bir bağlantı bulunması lâzımdır. Delil görülünce, bağlantısı bulunan şeyin varhğı anlaşılır. Başka şeyin varhğı anlaşılmaz. Mu’cize böyle değildir. Meselâ, göklerin parçalanması, yıldızlann dağılmalan, dağlann dağılıp toz olmaları, dünyânın sonu geldiği, kıyâmet kopacağı zemân olacakdır. O zemân Peygamber gönderilmek zemânı değildir. Bunlar, her Peygamberin haber vermiş oldukları mu’cizelerdir. Fekat, işitenlerin, bunların mu’cize olduklannı bilmeleri lâzım gelmez. Bir velîden hâsıl olan kerâmetin. Peygamber olduğunu söyliyen diğer kimse ile bağidığı ohnadığı hâlde, o Peygamber için mu’cize olması da böyledir. Buraya kadar bildirdiklerimizi, Seyyid Şerif Cürcânî hazretleri (Şerh-ı mevâkıf) kitâbında uzun uzun yazmakdadır.
Âlimlerin çoğuna göre, mu’cize gösterirken, açıkça (Tehaddî) etmek, ya’nî, (Siz de yapınız! Yapamazsınız!) demek şart değil ise de, mu’cizenin ma’nâsında tehaddî vardır. Kıyâmet hâllerinden ve ileride olacak şeylerden haber vermekde tehaddî olamıyacağı için, bunlar kâfirlere karşı mu’cize değildir. Mü’minler bu haberlerin mu’cize olduklarına inanırlar. Evliyânın kerâmetleri de peygamberlik iddi’â etmedikleri için ve tehaddî bulunmadık için, mu’cize olmazlar. Tehaddî bulunmıyan böyle hârika ' t n peygamberlik iddi’â eden kimsenin doğruluğunu göstermemde
.^elerin de göstermemesini îcâb etdirmez. Mu cizeden bek-
trMt’cîzelerin, peygamberlik iddi’â eden kimsenin doğrC Îm isbât etmesi, hârika şeyler oldukları içindir. Bunu isbat lekde mu’cizenin husûsî bir te’sîri var mıdır?
Cevâb: İşin içyüzü böyle değildir. Mu’çizenin peygamberlik id-âsının doğru olduğunu isbât etmesi, başkalarının bunu yapamazları içindir. Bu da, mu’çizenin husûsî te’sîri var demekdir. Hat-asl isbât eden
Suâl: Seyyid Şerîf Cürcânî hazretleri, (Mevâkıf) kitâbını şerh ferken, (Naki, yalnız başma delû olmaz. Çünki, Peygamber oldu-söyliyenin doğru olmasına inanmak da lâzımdır. Bu da, akim tabûletmesi ile olur. Akl, mu’cizeyi görünce. Peygamberin doğru söylediğe inanır) diyor. Cürcânînin bu sözü, mu’cizenin, Pey-iamberin doğru sözlü olduğunu göstermesinin akl ile anlaşıldığmı ffldiriyor. Hâlbuki, biraz önce, akl ile anlaşılmaz demişdi. Bu iki M birbirini çürütmüyor mu?
Cevâb: Yukarıdaki söz, doğru sözlü olduğunu gösteren mu’ci-ffiyiaMm incelediğini bildiriyor. Mu’cizenin, doğru sözlü olmanın aştoasını göstermesinde akim te’sîri olup olmadığını bildirmi-yor. Aklın te sîri olduğunu söylediğini kabûl etsek bile, bu iş yalnız va Aklın bu işde hiç te’sîri olmaz diyen kim-
Kyokdur ki, sözlerin birbirlerini çürütmesi düşünülsün. Seyyid betleri naklî mu’cizeyi anlatırken öyle söylemişdir ki, orada >>oyle söylemek yakışır.
Peygamberin doğru sözlü olduğuna delâlet etme-göstermesi, işitmekle hâsıl olan inanmak da değildir. Ta-olan bir delâletdir. Ya’nîmu’cize görülünce, Allahü teâlâ, bu-görende, Peygamber olduğunu söyliyenin doğru sözlü olduğuma bilgi yaratmakdadır. Allahü teâlânın âdeti böyledir. Cünki, yalancının mu’cize göstermesi mümkin ise de, vâki' değildir. Pey-Samber olduğunu bildiren kimse, bir dağı havaya kaldırsa, (Bana tanırsanız, bu dağ yerine gider. İnanmazsanız, başınıza iner) dese, inanmak istediklerinde, dağın yerine doğru gitdiğini. inanmamağı niyyet etdiklerinde, üzerlerine doğru geldiğini görseleı. bunun doğru sözlü olduğu âdet-i ilahice olarak an aşılır. Evet, bövle kesin mu’cizenin yalancıdan zuhûru aklen mümkin ise de, AUahü teâlâmn âdeti değildir. Ya’nı hiç görülmemişdir. [\ alan-Mlahustermesini akl kabûl eder. (Allah hcı-şcyc kâdir-