estambul tours ve insan ile din bilgisi44
bugün güzel bir gün olmalı deyilmi şimdi estambul tours diyorki Eski yunan felsefecilerine göre, peygamberliğe inanmak fâide-lidir. (Çünki, akla yardımcıdır. Allahın varlığmı ve kuvvetini, ilmini düşünmek böyledir. Aklın ermediği, nice fâideli şeyler de. Pey gamberden öğrenilir. Tekrâr dirilmek ve âhiret bilgileri ve ba’zıiş lerin iyi olduklarınm bilinmesi ve ba’zılannın fenâ olarak bilinme si, ba’zı gıdâlann, ilâçların zararlı olup olmadıklanmn bilinmesi böyledir) derler.Peygamberliğe inanmıyanlar diyorlar ki:
1— Peygamber olarak gönderilen kimsenin, (Seni Peygamber
olarak gönderdim. Benim tarafımdan kullarıma söyle!) diyenin Allah olduğunu bilmesi lâzımdır. Allahı tanımak, bilmek için ise. bir yol yokdur. Bu sözü söyliyen cin olabilir. Din sâhiblerinin hepsi, cinnin varlığına inanmakdadır.
Cevâb: Gönderilen kimse, gönderilmiş olduğunu mu’cize ilp ic
Allahdır. Cin yapamaz. Hiçbir mahluk da yapamaz.
2— Peygambere (Vahy) getiren melek, cism ise, orada bulu-
H^nsine Rötünmesi lâzmttdır. Görütaediğini siz de söylü-delilse rûh ise, bunun söylemesi ve işitilmesi ola-cev^ oLak, (Peygambere Allahü teâlâdan vahy geti-Ç cismdir. Allahü teâlâ, bunun görünmemesini istemekde-İermemege de kadirdir) derseniz, önümüzdeki dağı gör-Jmiz ve yanımızda <;alan davulun sesini işitmememiz lâzım , Bu ise, safsatadır.
[evâb; Vahyi getiren melekdir. Melek, latîf, şeffaf cismdir. ıl;siz olan şeffaf cismlerin görülmesi Allahü teâlânın âdeti deli,Hava, cismdir. Fekat, şeffâf ve renksiz olduğu için görülme-|Wr. Katı cismler görülmez deseydik, o zemân safsata olur-,Ruhların, görünür cism hâlini alarak söylemesi ve bunun işitil-amümkindir ve çok vâki’ olmuşdur.
3-Peygambere inanmak için. Onun peygamber olduğunu an-lak lâzımdır. Bu da, uzun zemân incelemekle olabilir. Peygam-ııihemen tasdik etmek mecbûriyyeti abes olur.
Cevâb: Peygamberin hârikalarını, mu’cizelerini görüp de, doğ-Jsoylediğini anlamamak olamaz. Bunları görenlerin ve işitenle-" hemen anlayıp inanmaları lâzımdır.
4—Peygamberin, fâideli şeyleri emr etmesi, zararlı şeyleri ya-emesi vazifesidir. Bu ise, doğru birşey değildir. Çünki, bu iş, m cebr etmek, zorlamak olur. (Kulun işini Allah yaratır. Ku-hu ışde te’sîri olmaz) diyorsunuz. Kulu, elinde olmıyan bir işi îîpmaga zorlamak olur.
Cevâb: Kulun kudreti, işin yaratılmasına te’sîr etmez ise de, ya-TOsmı istemek ve işin sebeblerini hazırlamak kulun elindedir. Jina (Kesb) denir. Kula, kesb etmesi için emr olundu. Böyle emr "lunması doğrudur.
5 — Kul, emri yapmak için yorulacakdır. Yapmazsa, kendisine yapılacakdır. Bunun ikisi de kula zararlıdır. Allahü teâlâ, ha-'^dir. Zararh iş yapmaz.
Cevâb: Buna karşdık deriz ki, emrlerin hepsi dünyâ için ve âhı-^Uçin fâidelidirler. Fâideleri, yapılmalarındaki yorgunlukdan katlat çokdur. Az bir yorgunlukdan kurtulmak için, bu fâideleri elden kırmak akla uygun değildir.
6 — Emrin yapılmasındaki yorgunluk kadılığı bir fâide olmaz-^,bu emri vermek abes olur. Fâidesi varsa fekat hepsi Allaha yatarsa ^abü teâlâ, kullarına muhtâc demek olur. Bu da doğru de-kaidesi insana ise, fâideli şeyi emr edip, bunu yapmıyana ö Qu.uygun değildir. Çünki, bu emr, kendine fâideli
^.evao: ARIın güzel, çirkin, abes demesi, her zemân h « maz. Allahü teâlânın her işinin fâideli olması lâzımdır doğru değildir. Bunu ileride isbât edeceğiz. Sonsuz azâb fâide elde edilmediği için değildir. Sâhibinin, yaratıcısının em-yapmadığı içindir. Emrini yapmamak, ona ihânet, horlamak, U met vermemek olur. ’
7 — Allahü teâlâ, kulunun yapamıyacağını, kendine fâideli olan şeyi yapmak islemiyeceğini bildiği hâlde, niçin bunu yapmasını emr ediyor? Bu emr, kuluna zararlı, çirkin olmaz mı?
Cevâb; Bu emr kuluna zarar olur desek bile, çok fâidelere kavuşmak için, ufak zarara katlanmak lâzım olduğunu yukanda bildirdik. Müslimânların, yetmişiki sapık fırkasından (Mu’tezile) ismindeki fırkada olanlara göre, kâfire yapılan teklîfde,ya’nîemrve yasakları bildirmekde de fâide vardır. Bu fâide, onu sevâb kazanmağa sevkdir. Çünki sevâb, teklif estambul tours olunan kimsenin emrleri yapmasından hâsü olan fâidedir. Teklifin fâidesi değildir. Bir kimse, gel-miyeceğini iyi bildiği hâlde, birini yemeğe da’vet eder. Böylece cö-merd ve iyüik sever olduğunu göstermek ister. Çağırmasa, bu ar-zûsunu gösterememiş olur. Burada, müslimân fikr adamlanmn sözlerini bildirmeği fâideli görüyorum:
Allahü teâlâ, insanları za’îf ve muhtâc yaratdı. Giyecek, yiyecek, barınacak, düşmandan korunmak gibi ve dahâ mce şeylere muhtâcdırlar. Bir kimse, kendi ihtiyâclannı yalnızca hâzırbyamaz Buna ömrü yetişmez. însanlann ortaklaşa çalışmalan, birlikde ya şamalan lâzımdır. Biri yapdığı âleti başkasına verir. OndM. kendi ne lâzım olan başka birşey alır. Bu ortaklık ihtiyâcma, (İnsan me denî olarak yaratdmışdır) deıür. Medeni, ya’nî birlikde yaşayabİ mek için, adâlet lâzımdır. Çünki herkes muhtâc olduğuna kavuş mak ister. Bu arzûya, (Şehvet) denir. Arzû etdiğini başkası alırsa, alana kızar. Aralarında çekişme, zulm, işkence başlar. Topluluk parçalanır. Toplulukda, alışverişi düzenlemek, adâleti sağlamak için, çok şey bilmek lâzımdır. Bu bilgiler, birer kanûndur. Bunların en âdil olarak bildirilmesi lâzımdır. Bunları hâzırlamakda da anlaşamazlarsa, yine karışıklık olur. Bunun için, insanların üstünde bir âdil varlığın hâzırlaması lâzımdır. Bunun tekliflerine uyulması için, güçlü kuvvetli olması ve tekliflerin ondan geldiğinin anlaşılması lâzımdır. Bunu anlatan, inandıran da, ancak mu’cizeler-dir. Kendi zevklerine, şehvetlerine düşkün olanlar ve kendilerini başkalanndan üstün görenler, islâmiyyetin ahkâmını
„.cek olanın tanınması lâzımdır. Bunun için de, ibâ-S ota^du-Hergün ibâdet yaparak O
vMlıeım ve Peygamberini ve ahıretdekı nı metlen ve etmekle, inanmakla başlar.
ıra inanmakla ve ibâdetleri yapmakla, üç şey hâsıl olur: 1^151, insan, şehvetine uymakdan kurtulur. Kalb, rûh temizle-Qa2ab edilmez, ya’nî öfkelenilmez. Şehvet ve gazab, yaratanı jlamağamâni’ olurlar. İkincisi, insanda, maddeler üzerinde ya-tecribeler ile ve his organları ile hâsıl olan bilgilerle ilgisi ol-ubaşka bilgiler, zevkler hâsıl olur. Üçüncüsü, iyilere ni’met-töiülük yapanlara azâb yapılacağı düşünülünce, insanlar ara-üadalet hâsıl olur. Buraya kadar bildirdiğimiz, müslimân fikr mlannınbu sözleri, Mu’tezilenin (Teklif yapılmasının lâzım ol-gı akla uygundur) sözlerine benzemekdedir.
- AUahü teâlâ, teklif etdiği işin yapılmasım ezelde takdir et-bu teklif, çirkin, abes olur. Akla uygun değildir. Yapılması iadder, muhakkak olan işin yapılmasını teklif etmek, fâidesiz K 1 olur. Yapılması ezelde takdir edilmemiş işi yapmağı tek-îtmek ise, işkence olur. Olmıyacak şeyi yap demek olur.
Cevâb. İnsanda işi yapmak gücü bulunduğu için, bunu emr et-^ ış ence olmaz. AUahü teâlâmn bütün teklifleri, insanın gücü-yetdıgi şeylerdir. Bu süâl, AUahü teâlânm yaratması için sorul-üna verilecek cevâb ne ise, insanlara yapdan teklif için ve-da öyledir. Ya’nî, AUahü teâlâ, ezelde yaratılması Gedilen işi yaratmağa mecbûrdur denilemez. Yaratılması tak-edilmemiş işi yaratmakdan âcizdir de denilemez.
Bedene güc gelen şeylerin teklif edilmesi, insanın AUahü «anın varlığını düşünmesine, anlamasına mâni’ olur. Birçok şey-% yapılmasına da vakt bırakmaz.
Cevâb: Tekliflerin fâidesi, AUahü teâlânm varlığım düşünmeği, J'nn anlamağı sağlamak ve hayâtı düzene koymakdır. Bunu ye-^cı cevâbda uzun bildirdik.
(Tekliflere inanmak, ya’nî emrlerin yapılması lâzım geldiğine ^^yasaklardan sakınmak lâzım geldiğine inanmak, îmânın şartı-'‘»t Tekliflerin çoğuna inanıp da, yalnız birine inannuyan, buna "ymak istemiven, Muhammed aleyhisselâma inanmamış olur. Ufır olur M^Umân olmak için, teklfflerin hepsine inanmak la-^>mdu Bir müslimân, tekliflere inandığı halde bunlara uymazsalâ tenbelUk ederek, nemaz
mez, vazife olduğuna ehemmiyyet vermez ise, gider. (Mürted) olur. (Nemâz kılmıyorsam, açık geziyorsam
mek parası kazanmak, herkese iyilik etmek. Sonra nemâz) gibi sözler, tekliflerin bir kısmını beğenip bir kısmını beğenmemekdir' Her müslimânm bu inceliğe dikkat etmesi, tekliflere uymıyanlanni îmânlarının gitmemesi için uyanık olmaları lâzımdır. Teklife uymamak başkadır. Uymak istememek başkadır. Bu ikisini kanşdır-mamahdır!]
10— Akı, fâideli olduğunu anladığı şeyi yapar. Zararlı bildiş şeyi yapmaz. Fâideli veyâ zararlı olduğunu anlıyamadığını da, ihtiyâç olunca yapar. Aklın bu hizmeti varken, Peygamber gönderilmesine lüzûm olmaz.
Cevâb: Akhn anlıyamadığı veyâ yanhş anladığı çok şey vardır ki, bunlan Peygamber bildirir. Peygamber, mütehassıs bir tabibş-bidir. İlâçların te’sîrlerini iyi bilir. Halk arasmda, akla dayMarak, uzun tecribelerle ba’zı ilâciann te’sîri bilinirse de, akl s^bi kimiler, bunu bilinceye kadar tehlüke ve zararlara düşer. Burılan b -meleri için, yorucu, uzun zemân lâzım olur. Aküm, başka luzumlu işleri yapmak için kullanmağa vakt kalmaz. Tabibe az birşey vermekle ilâciann fâidelerine kavuşurlar. Hastalıkdan kurtulur^ Peygambere lüzûm yokdur demek, tabibe lüzûm yokdur, demeğe benzer. Peygamberin bildirdikleri teklifler, AUahü teâlâdan v^y olduğu için, hepsi doğrudur. Hepsi fâidelidir. Tabibin bügileri, düşünce ve tecrîbe ile olduğu için, hepsinin doğru olduğu söylenile-mez.
11— Mu’cizenin varlığı kabûl edilemez. Âdetin dışmda şaşılacak şey olduğu için, aklın kabûl edeceği birşey değildir. Bunun için, peygamberlik de, akla uygun birşey değildir.
Cevâb: Yerlerin, göklerin yokdan var edilmesi, mu’cizeden da-hâ çok şaşılacak şeydir. Ba’zı şeylerin tabî’at kanûnlarmm dışında hâsıl olamaması, bu kanûnlarm dışında, hârika şeylerin hâsıl ola-mıyacağını bildirnıez. Peygamberlerden ve Evliyâdan, asrlar bo-yoınca hârikalar hâsıl olmuşdur. Aklı olan, bu olaylan inkâr edemez. Mu’cize, Peygamberin doğru söylediğini göstermek içindir. Mu’cizenin hârika olması lâzımdır. Tabî’at kanûnlanna uygun olarak yapılan şey, mu’cize olmaz.
12— Mu’cize, Peygamberin doğru söylediğini gösteremez
Çünki, mu’cizeyi Allah mı yaratıyor, yoksa Peygamber kendici mi yapıyor, belli değildir. Sihr de, hârika işdir. Sihre, tılsıma
,K. AUm cesidU ihUmâUer ileri sürmesi ya m hıpotez[Fa-"te ıwri İNazariyyeller, his organları ile veya tecrıbe ile Sinbüeivi Belli bir cismin hâsıl olması, bunun
düşünmemize mâni’ olmaz. Herşeyin var olmasına 1 eden yalnız AUahü teâlâdır. Bunu yukanda bildirdik. Ya’nî lizeyiyaratan AAlahü teâlâdır. Peygamber değildir. Sihr, tılsım, ialan yapamasa da, denizin yarılması, estambul tours ölünün dirilmesi, körün ilerinin açılması, tabibin ümımd kalmadı dediği hastanm iyi ol-gibi, hârika şeyler değildirler. Bunun için, hârika olan mu’ci-ilekanşdırılmazlar.
Mu’çizenin varlığı, yâ görmekle veyâ tevâtür hâlindeki ıiberleri, ya’nî gören çok kimsenin söylediklerini işitmekle olur, üıber tevâtür olsa da, ilm olamaz. Bunun için, mu’cizeyi görmi-enler, Peygamberi bilmezler. Çünki, tevâtürle ya’nî çoğunlukla sber verenler arasında yalancı bulunabilir.
Cevâb: Dünyâ işlerinin çoğunda, tevâtür ile [ya’nî çok kimsenin ijber vermesi ile] gelen haberlere inamimakdadır. Meselâ, herkes )elM şehrinin bulunduğuna, yer küresinin aydan büyük, güneşden riçük olduğuna ve meselâ Fâtih sultân Muhammedin Istanbulu mlardan aldığına, işitmekle inanmakdadırlar.
14 —Dinleri inceledik. Akla ve fenne uymıyan şeyler bulduk. Sundan da, Allah tarafmdan gönderilmiş olmadıklarım anladık, eselâ hayvan kesmek, yimek için, onun C8mım yakmanın câiz olması böyledir. Belli zemânlarda oruç tutmak, ya’nî yimenin iç-nenin yasak edilmesi, ba’zı lezzetli gıdaları yimenin, içmeıün ya-Mk edilmesi, ba’zı yerleri ziyaret için, sıkıntıh yolculukların emr fdilmesi, deliler ve çocuklar gibi sa’y ve tavaf yapılması, hedefsiz >îş atılması, kıymetsiz bir taşın öpühnesi, hür çirkin kadına bak-®aıun harâm, güzel câriyelere bakmanın câiz olması bunlardandır.
Cevâb: Akl, iyiyi, kötüyü anlıyabilirse de ve AUahü teâlâmn, kullanna fâideli olan şeyleri emr etmesi lâzımdır desek bile, aklın suâlde bildirilen şeylerin fâidelerini anlıyamadığı meydândadır. Aklın anhyamaması, fâidesiz olduğunu göstermez. Bu fâideleri, AUahü teâlâ bildiği için emr etmişdir. Aklın anhyamadığı çok şey vardır ki, bunların Peygamberlik kuvveti ile anlaşüdığı yukarıda büdirildi İkinci makalenin baş tarafında, bunu daha açıklıyaca-